İyi demokrasi, kötü demokrasi ve “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz”
BÜLENT SOYLAN
30-01-2017 17:10
Demokrasi için “yönetim biçimleri arasında en az kötü olanıdır” diye bir söz vardır, duymuşsunuzdur.
Neden “en iyisi” değil de “kötüler arasında en az kötü olanıdır” derler hiç düşündünüz mü?
Örneğin “kötü demokrasi yönetim şekillerinin en kötüsüdür” falan da denebilir mi? Bunların cevabı galiba bu son anayasa tartışmalarında var:
Malum, bizim demokrasi, kendisine aynen “geriye dön ileri marş” komutunu verdi. Dışarıdan baktığınızda aslında tam da kitaplarda yazılı olduğu gibi görünüyordu işler..
Ortada “milletin seçilmiş vekilleri” vardı, “sabaha karşılarda, kavga dövüş de olsa konular bir şekilde müzakere ediliyordu”, değişiklik istenen maddeler “göstere göstere gizli oylanıyordu” ve ortaya bir “parlamento iradesi” çıkıyordu.
Ne vardı bunda?
İktidar partisi ve onunla aynı düşüncedeki bir diğer muhalif parti liderinin bile beğenip, oy verip Mecliste kabul ettirdiği bu “sonuç” neden bazılarını bu kadar üzüyordu?
Yoksa şu muhalifler “demokrasi”ye inanmıyorlar mıydı?
Haydi parlamentodaki “”vekil”leri geçtik, ya yarın konu “asil”lerin yani doğrudan “halk”ın önüne gelince, referandum yapılınca ne diyeceklerdi yine de istedikleri gibi bir sonuç çıkmazsa?
Yoksa bu demokrasi biraz da “alınan sonuca göre”mi iyi ya da kötü oluyordu?
*
Bir şarkı vardır “Ham meyvayı kopardılar dalından, beni ayırdılar nazlı yarimden” diye başlar.
Biliyor musunuz, bizde demokrasi denen şey de aynen o şarkıdaki meyva misali.
Olgunlaştığında belki de tadından yenmeyecek ama “ham” iken koparıldığından hiç bir şeye benzemiyor şu an.
Nerede ve nasıl olgunlaşmalıydı peki bu “demokrasi meyvası” diyebilirsiniz. Belli ki “toplum”un içinde ve “kurucu irade”nin gerektiği ölçüde “kalıcı irade”ye dönüşmesiyle. Bu iş böyle olmayınca, yani tam olgunlaşmayınca da “demokrasi” aynen şimdiki durum. İki ileri-bir geri.
Hatta son zamanlarda bir ileri iki geri …
*
Toplumlar kolay değişip gelişmiyor.
Hani “şehirlilik” ve en çok da “İstanbullu olmak” konuşulduğunda söylenir ya:
“Adam üç nesildir burada doğup büyümemişse” hiç kusura bakmasın hala köylüdür diye…
Şehirlilik eğer üç nesildir bir şehirde doğup yaşamayı gerektiriyorsa, hem şehirli olup hem demokrasiyi hazmedebilmek için her halde en az on nesli falan bulmak gerekecek.
Hele bizim gibi nereden baksan bir ucu orta doğu coğrafyasında olan memleketlerde…
Düşünsenize, demokrasiyi sindirmek için önce üç kuşak kadar şehirli olmanız, feodal alışkanlıklardan, feodal yapıdan kurtulmanız lazım değil mi?
Nerdeee?
Yoğun iç göçle köycek kalkıp gelmişseniz ya da bir nedenle köyden kaçıp “şehirli” oluyorsanız, ve aslında alışkanlıklarınız ve ilişkilerinizle birlikte köyünüzü şehre taşıyorsanız, gelince de şehrin baskısına karşı koymak için mahallenizden, derneğinizden, hemşehriliğinizden kuvvet almak zorunda kalıp o çerçevenin dışına çıkamıyorsanız, aradan üç nesil bile geçse bu yapı kolay kolay değişebilir mi?
Değişmez, çünkü “köycek” şehre indiğinizde “değişen tek şey” sadece İstanbul’un bir dış mahallesine eklenen “köyünüzün coğrafi konumu”dur, “köylülüğünüz değil.
*
Malum bir taraftan da “Osmanlıyız”
Peki bu gün mirasçısı olduğumuz o Osmanlı dönemindeki sosyal yapımız, kentliliğimiz, demokratlığımızın düzeyi neydi, ne kadar okur yazar, ne kadar düşünür, ne kadar sosyaldik bir hatırlasak ya?
Padişahlardan saray şairlerine kadar Osmanlı nasıl görüyor, ne diyordu bu millet için o zamanlarda?
“Etrak-ı bi idrak” Yani “idraksız Türk”.
Ve “biat” eden değil mi?
Son Padişah Vahdettin de Rauf Orbay’la görüşmesinde
“Bir millet var koyun sürüsü…
Buna bir çoban lazım.
O da benim” dememiş miydi?
Sonra…
Önce bir felaket yaşandı, sonra bir mucize gerçekleşti, kurtuluş savaşı verildi, peş peşe devrimler yapıldı…
Padişahın o kulları vatandaş oldu, Medeni kanun kabul edildi, kadına oy hakkı, latin alfabesi, kendi dilinde ve anlayarak ibadet, şehirli giyim kuşamı falan…
Bütün bunla aslında halkımızın istiareye yatıp kendi kendine demokratlaşmasıyla, “ille de demokrasi” “ille de medeniyet” demesiyle olmadı tabii.
Zaten kolay kolay da olamazdı…
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran “irade”nin gayreti ile yaratıldı o dünyaya parmak ısırtan “Türk devrimleri”.
Peki yine aynı “kurucu irade” ile sürdürülebildi mi?
“Maalesef” bir ülkenin tarihine göre çok kısa bir dönem sürdü.
Ve sanıldı ki bu arada toplum da bu kazanımlarını muhafaza edebilecek kadar demokratlaşmıştır…
Oysa demokratlaşma ancak “demokrat parti” ölçülerinde bir demokratlaşmaya ulaşabilmişti. Yani henüz o eski yapısı, görüşleri, dünyası pek değişmemiş olan halkın kısa sürede içine sindirebildiği “demokratlığı” kadar.
Siyaset boşluk kaldırmaz derler.
Bu iş oldu, demokrasi artık olgunlaştı diyenler karşılarındakilere “hodri meydan” deyince, tabii ki bizim demokrasimiz de ancak o gün olabildiği kadar demokrasi olabildi.
Sonrası…
Sonrası tabii ki “o günün demokratlarının” ve “demokrasi anlayışının” yarattığı kadrolar elinde adım adım ve “geriye doğru ilerlemelerle” gelişerek bu güne geldi.
Hatırlasanıza, Adnan Menderes bir gün
“Odunu koysam milletvekili seçilir” gibi bir teşhiste bulunmuş, sonra bütün demokratlığıyla “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” dememiş miydi?
Öyle ya, madem “demokratlık” halkın dediğini yapmaktı, o zaman şu kutsal demokrasiyle halka hilafeti geri getirmek kadar büyük bir hizmet olabilir miydi?
İşte o Adnan Menderes, bu gün hala ve hatta zaman zaman şimdiki muhalifleri tarafından bile bir “demokrasi kahramanı” olarak anılmıyor mu?
Kahramanı buysa kendisinden ne anlamıştık o demokrasinin?
Bu örneklerden sonra bizim şu demokrasi olgunluğumuza ne dersiniz?
İyi de, ne olacak şimdi?
Niye bu çırpınmalarımız?
Halk bu gün de hala “demokratik biçimde” “anladığı demokrasi uğruna” demokrasisinden vaz geçiyorsa nasıl çözülecek bu iş?
Nasıl ulaşılacak gerçek demokrasiye?
*
Şüphesiz “günün koşulları”da etkiler bu işleri ve bazen sonuca ulaşmayı çok kolaylaştırır ama, “genelde” toplumları ileri götürenler her nasılsa aradan sıyrılıp çıkan “önderleri”dir.
Adı üzerinde, o “önderler” de “ben ne yaparsam halkın daha fazla oyunu alırım, bu dönem iktidara nasıl gelirim” diyenler değil, “ben ne yaparsam bu toplumu bir adım daha ileri götürebilirim” diyen kimselerdir.
Vizyonları vardır, geleceği herkesten iyi görüp iyi planlarlar ve günün koşullarında karşılarına çıkan her fırsatı akıllıca değerlendirip onu gerçek demokrasinin kazancına çevirirler.
“Daha kötü şartlar altında bile” başarılmış örneği yok mu bu memlekette?. Büyük kurtarıcı da böyle yapmamış mıdır?
Halkın tercihini beklemek, arkadan esecek rüzgara bakmak yerine doğruyu, ileriyi gösterip onu “harekete” geçirmemiş miydi?
O zaman “yapılabilir” demek ki.
Yapılabilir tabii ama bakalım önümüzdeki büyük sınav bize ne gösterecek.
- 16-10-2018 Ülkede işsizlik de azalır, üretim ve ihracat da artar ama...
- 11-10-2018 Bu şartlardaki Türkiye’nin yeniden bir “iktisat kongresi” toplaması gerekiyor
- 05-10-2018 Türkiye bu fırtınayı atlatabilir mi?
- 24-09-2018 Türkiye’nin ya da bir ülkenin ekonomisini nasıl bilirsiniz?
- 17-09-2018 Ekonominin boğazını sıkarak “dolar işini çözüyoruz” demek
- 03-09-2018 Bu yaşananlar bir “kriz” mi? yanlış politikaların “çöküşü” mü?
- 27-08-2018 Ekonomistler dövizin artıp artmayacağını hep söyler de, bu işten para kazanamazlar
- 13-08-2018 Konuşacak fazla bir şey kalmadı, artık yaşayıp göreceğiz
- 04-08-2018 Bir demokrasinin içinde bazen kaç demokrasi olur düşündünüz mü?
- 30-07-2018 “Gelişmekte” olan ülkelerde neden iyi politikacılar hep solcu olmalı?
- 24-07-2018 Nereden geliyor değirmenin suyu demeden siyasetten daha fazlasını istemek
- 17-07-2018 İşler kötüye giderken yine de “her şey yolunda” deniyorsa…
- 10-07-2018 Seçim kampanyası bittiğine göre artık söyleyebilir miyiz?
- 03-07-2018 Batı cephesinde seçimlerle değişen yeni bir şey yok
- 27-06-2018 Seçimi kaybetmenin hayrı üzerine biraz aykırı düşünceler
- 24-06-2018 Kuru soğan üzerinden memleket ekonomisi üzerine düşünceler
- 19-06-2018 Bir tren, bir havuz problemi ve biz batıyı yakalayabilir miyiz?
- 18-06-2018 Asgari ücret üzerine bazılarına “aykırı” gelebilecek düşünceler
- 07-06-2018 “Üfe”,“tüfe”nin sekiz puan önünde gidiyorsa yarın ne olur?
- 04-06-2018 Bir ekonomi politikası olarak vergicilik ve acı ilaçlar üzerine
- 28-05-2018 Öğrencinin yurt sorununubir başka sorunla birlikte düşünerek çözmek
- 26-05-2018 Döviz yükselirken benzin fiyatlarını sabit tutmak farkı arabasızlara ödetmektir
- 19-05-2018 Ülkenin yapısallaşmış işsizliği ve cari açık üzerine
- 14-05-2018 Seçimlerden sonra ekonominin getirildiği durumu da anlatmaya hazır mıyız?
- 12-05-2018 Konut kredilerinde yeni vaadler ya da “ölü gözünden yaş”
- 07-05-2018 Türkiye bu ekonomik enkazı nasıl ayağa kaldıracak?
- 30-04-2018 Benzinin ÖTV’sindeki seçim indirimi ve ekonomiye etkisi
- 26-04-2018 Seçimde ittifak, yarın çözümde de ittifak gerektirir
- 26-04-2018 Bastırmazdık bu kadar da acil durumda kalmasak
- 26-04-2018 Bir düşünün bakalım: Benzin kime pahalı?
- 09-04-2018 Düşünelim bakalım: “akıl tutulması vergisi” de ödüyor muyuz?
- 02-04-2018 Haydi gelin şu memleketteki işsizliğe çare bulalım desek
- 28-03-2018 Şeker fabrikaları kar etmediğinde bile milletçe kazanıyor olabilir miyiz?
- 21-03-2018 Bu yatırım pozisyonu açığıyla belimiz zor doğrulacak
- 21-03-2018 Bir baskın seçimle birlikte baskın iktidara da hazırlanmalı mı?
- 13-03-2018 Hiç vergi almadan vergilendirmek vergideki başkalaşımı farketmek
- 05-03-2018 Ne Şamın şekeri ne arabın yüzü derken şimdi de yeni bir şeker olayı
- 27-02-2018 Üretimsizlik, tüketici kredileri ve "ah bu faizlerin gözü kör olsun" mu?
- 19-02-2018 Bankalarda unutulan paralar mı? Yoksa ulaşılamayan paralar mı?
- 19-02-2018 Şikayetler köprü fiyatından mı olmalı? Hıyar fiyatından mı?
- 30-01-2018 Avrasya tünelinden geçişler hesaplanırken her gün bayram olacağı mı varsayılıyordu?
- 12-01-2018 Emeği korumak için asgari ücreti mi yoksa istihdamı mı arttırmalı?
- 03-01-2018 Gelir adaletsizliğindeki üçüncülüğümüz ve dolar milyarderlerimiz
- 27-12-2017 “Bu yıl da böyle geçti şirin sözlü sevgilim”
- 11-12-2017 Patronu devlet olunca...
- 27-11-2017 Siyaseti ve ticareti besleyen inşaat sektörü şiddetle kan kaybederken
- 13-11-2017 “Otomobil tuttu yolu bu yolda macera dolu”
- 06-11-2017 Hamasetle siyaset acaba politikacının kendi düşüncesini de mi kısırlaştırıyor?
- 24-10-2017 “Vergilendirilmiş kazançlar kutsal mı?”
- 19-10-2017 Vergiler ve en az bir süre daha yamalı pantolonla gezmek
- 10-10-2017 Bu ülkedeki işsizliği azaltmak ve işsizlerin kalbini fethetmek istiyor musunuz?
- 29-09-2017 Vergide değişiklikler ve turbun büyüğü şimdilik torbada mı?
- 18-09-2017 Faizin kaymağı, borçlanmanın kamçısı ve bu konularda birkaç bakkal hesabı
- 14-09-2017 Çok laftan batmak ve geri giderek ileriye varmak
- 14-09-2017 Günübirlik politikalar ve görmezden gelinen iki büyük sorun
- 29-08-2017 Vergi adaletinin neresindeyiz, işe neresinden başlamalıyız?
- 17-08-2017 Yerel seçimlere bir buçuk yıl kala bir anıdan yola çıkarak…
- 15-08-2017 Aziz Nesin’in “Kazık Bana Giriyor” hikayesi ve Emlak Vergisi üzerine kavgalar
- 08-08-2017 Elçiye zeval olmaz derler ya, peki onu oraya gönderene de mi olmaz?
- 30-07-2017 Anayasayı tümden değiştirmeye kalkmışken katma değer vergisinde ısrarcı olmak
- 25-07-2017 Demokrasinin karnıyarıklı tarifi
- 11-07-2017 Ekonomi denizinde “durup dururken” nasıl olur da zam fırtınası patlar?
- 08-07-2017 Yaşamın ne olduğunu anlayınca yaşamak güzel şey be kardeşim
- 08-07-2017 Yürüyüşe haydi hayırlısı diyelim, malum "bizde göç yolda düzülür"
- 08-07-2017 Durdurun şu dünyayı yahu inecekler var
- 30-05-2017 Esnafın artan biçimde kepenk kapatması üzerine notlar
- 16-05-2017 Ekonomiye ciddi operasyon gerekiyorsa nerelerden başlamalı?
- 02-05-2017 Hani devlet işletmecilik yapamazdı ya, peki başkalarına yaptırmasına ne demeli?
- 24-04-2017 Ben vergiden hiç anlamam diyenlere çok yararlı olabilecek bir ufuk turu
- 17-04-2017 Dedik ama dinletemedik vesselam , şimdi bir tur at da gel
- 08-04-2017 Öğrenilmiş çaresizlik, öğretilmiş çaresizlik ya da öğretilmiş taraftarlık
- 04-04-2017 İşçinin kıdem tazminatı hakkını işverenine müjdelemek
- 27-03-2017 Ekrandaki kurları mı belirleyici yoksa ekonomik göstergeler mi?
- 20-03-2017 Bu gerginlikte diasporadaki Türk olmak
- 13-03-2017 'Gayrımenkul sertifikası' üzerine farklı düşünceler ve kuşları simitle beslemek
- 06-03-2017 Memlekette bahar havası esmedikçe ne yeni iş ne yeni bir istihdam olamaz
- 28-02-2017 “Kontrol itimada mani değil” ise neden kontrolsüz bir iktidar?
- 22-02-2017 Esnafa “al sana kredi” demek ve ekonomi şişesinin o dar boynu
- 15-02-2017 Okuduğunu anlayamayan nesil ve “darlık içinde Varlık” fonumuz
- 04-02-2017 Cepteki parayla karşılaştırarak ekonomideki rakamları anlamak
- 30-01-2017 İyi demokrasi, kötü demokrasi ve “siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz”
- 20-01-2017 Özelleştirmek, güzelleştirmek sonra da arkasından ağlamak
- 15-01-2017 “Telli sazdır bunun adı Venedik’ten gelir teli”
- 07-01-2017 Anayasadaki seyahat hürriyeti ve “köprüden geçme vergisi” mi?
Hava Durumu
Yazarlar
Köşe yazılarının tüm adli sorumluluğu yazarına aittir.